Üniversitelerin “Halka” Açılmasına Dair
İstanbul Üniversitesi kapıları kayyum rektör Osman Bülent Zülfikar tarafından ‘duvarsız üniversite’ nitelendirilmesiyle ziyaretçilere açıldı. Kampüsün ziyaretçilere açılmasıyla beraber kampüsü ziyaret edenlerin fotoğrafları sosyal medyada tartışıldı. İstanbul Üniversitesi öğrencileri, öğrencilere sorulmadan alınan bu kararı kabul etmeyeceklerini söyleyerek bir direniş başlattı. ‘Bu Kapı Sadece Bize Mi Kapalı?’ diyerek bir araya gelen üniversite öğrencilerine polis saldırdı, bir üniversite öğrencisi hastaneye kaldırıldı. Devam eden direnişin ardından öğrenci meclisi kurmak için adımlar atıldı.
Gençlik hareketinde ‘üniversitenin halka açılmasına’ dair iki perspektif kendini göstermektedir. Bir tarafta bunu kabul etmeyip direnişi örgütleyenler, bir tarafta ise bu duruma karşı olmanın ideolojik-politik bir sapma olduğunu söyleyenler. Bu söylem, meselenin esasını kaçırmak, mücadelenin kendisini parçalı kavramaktır. Yapılan eylemler yalnızca üniversitenin ‘halka’ açılmasına karşı değildir, üniversiteye yapılan tüm saldırıları kapsayan bir dışavurumdur. Tıpkı Boğaziçi Direnişi’nin ‘’kayyum rektör istemiyoruz’’dan fazlası olması gibi.
Üniversitelerin ziyaretçilere açılıp açılmamasına yönelik tartışmalar, ‘’Demokratik kamusal mekân nedir?’’, ‘’Kampüsün halka açılması nedir?’’, ‘’Kolektif bilgi kimin için üretilir?’’ gibi soruların kapısını araladı. Aralanan tartışmalar neticesinde demokratik kamusal mekân mefhumuna yeniden bakmak, üniversiteyi ve üretilen bilgiyi yeniden değerlendirmek tüm üniversite öğrencileri için elzem görünüyor.
Üniversite, toplumsal bütünün hayati ögelerinden birisidir, bu sebeple toplum ile organik bir bağ içerisinde olup hem onu etkiler hem de ondan etkilenir. Üretilen bilginin toplum yararına olup, toplum için olması gerekir ancak üniversitelere yapılan siyasal müdahaleler, üniversiteyi düşünsel bir sefalete sürükleyerek toplum ile üniversite arasına duvarlar örmüştür. Öğrenci-gençlik mücadelesi ise yıllardır örülen duvarları yıkmak, özerk bir üniversite için yeni bir siyasal hat oluşturmak için mücadele vermiş, vermeye de devam etmektedir.
Üniversiteliler, üniversitenin halka açılmasına ‘karşı’ eylem yapıyor söylemi, yıllardır verilen mücadelelere haksızlık etmek değil midir? Asıl sorulması gereken soru; yıllardır uyguladığı politikalarla, atadığı kayyumlarla, ördüğü tellerle, getirdiği kartlı girişlerle ve x-ray cihazlarıyla toplum ve üniversite arasına duvar ören siyasal iktidarın bir anda ‘duvarsız üniversite’ projesini sunmasının altında yatan sebeptir. Bu politikalar üniversitenin kamusal niteliğine zarar verir, nitekim kamusal mekân kavramsal olarak devlet öncesine ait olan ve toplumun geneline, halka, tebaaya atıf yapan ‘’kamu‟dan gelmekte ve kamu yararını sağlamak, genel yaşamı baskı ve tahakkümden korumak, ortak yaşamın mekanını inşa etmektir. “Kamu”, daha çok, bir araya gelerek kurgulayan öznelere tekabül eder. Tıpkı üniversiteler gibi: Üniversiteler, halk için bilgi üretiminin sağlandığı ve bilimsel-özgür bilgininin kolektif bir biçimde üretildiği mekân olma iddiasını, doğası gereği taşır.
Peki bu olanağa zarar veren kim? ‘Duvarsız Üniversite’ projesini üniversitenin hiçbir bileşenine sormadan hayata geçirenler, 21 yıldır uyguladığı politikalarla üniversitenin niteliğine zarar verenlerdir.
AKP iktidarı, 21 yıllık iktidarında üniversitelerdeki bilgi üretim süreçlerine saldırarak eğitimin kendisini piyasacı ve niteliksiz bir hale sürüklemiştir. Bunu sermaye yararına bilgi ürettiği teknofestlerde, kariyer vadettiği teknoparklarda derinleştirmiştir. Var olan geleneksel üniversitelerdeki bilgi üretim süreçlerine zarar vermek içinse; üniversiteleri bölerek, akademisyenleri KHK’lar ile ihraç ederek ve saray faşizminin üniversitelerdeki temsilcisi olan YÖK’ü kullanarak yapmıştır. Pandemi süreci ile mekânsızlaşan, online eğitime sıkıştırılan üniversite kavramı kamusallıktan giderek uzaklaştı, üniversiteli olma hali silikleşti; online eğitim ile bilgisayar başından mezun olan, üniversitedeki toplumsallık ile tanışmayan, üniversiteyi derse girip çıkılan bir alan olarak gören gençliğin önü açıldı.
Şüphesiz ki öğrencileri bu duruma sürükleyen toplumla arasına duvarlar ören siyasal iktidarın aldığı bu karar, sahici olmaktan çok uzak, rant ve talana bir o kadar yakındır. Demokratik kamusal mekânın inşası ise bir günde bir kararname ile inşa olacak bir süreç değildir; üniversitedeki şirketleşen ve piyasalaşan tüm meta ilişkilerinden arındırılması ile ancak mümkün olacaktır.
Siyasal iktidarın üniversite bileşenlerine dahi sormadan aldığı bu kararı kabul etmemek; halkı istememek veya bilgiyi bir güç ve denetim mekanizması haline getiren aydınlanmacı anlayışı desteklemek anlamına gelmez. Yıllardır üniversitelerin özerk ve demokratik olması için mücadele verenler burada, toplum için bilgi üreten bir üniversite için elbette ki önce özerk demokratik üniversite.
Üniversiteler Kime Açılıyor?
21 yıllık AKP iktidarında üniversiteler birçok dönüşüme uğramışken bugün üniversitelerin bütünlüklü bir inşaya ihtiyacı olduğu aşikâr. 2023 genel seçimlerinin Erdoğan’ın başkanlığı ile sonuçlanmasının ardından saray faşizminin topluma ve üniversiteye saldırısı hız kesmeden devam etmekte. Öyle ki günlük 66 TL KYK ile geçinemiyoruz diyen üniversite öğrencileri gözaltına alınıyor, devlet destekli ülkücü-faşist çeteler tarafından hedef gösteriliyor. Üniversitelere kayyum rektörler atanmaya, yandaş akademisyenlere liyakatsiz bir biçimde kadro açılmaya devam ediliyor. Böyle bir konjonktürde üniversitelerin kime açılacağı haklı bir soru olsa gerek. Örneğin; halkın giriş çıkışına açık olan Çukurova Üniversitesi’nin ülkücüfaşist çetelerin düzenli toplantı mekânı olduğunu biliyoruz. Ege Üniversitesi’nde faşist Fırat Yılmaz Çakıroğlu için kampüse lokma arabalarının sokulduğunu görüyoruz. Öyle ki tüm güç unsurlarını elinde bulunduran siyasal iktidarın verdiği bu karar, üniversiteleri faşist çetelere açarken üniversite öğrencilerine ise fakülteler arası geçiş yasağı ve polis barikatı vaat etmeye devam ediyor. Öğrencilere fakülteler arası geçiş yasağı veren Kayyum Osman Bülent Zülfikar’ın, saray medyasına ‘’Üniversitede demir parmaklıklar görmek beni çok üzüyor.’’ şeklinde demeçler vermesi “Duvarsız Üniversite” kararının halkı bilimle buluşturmak için alınmadığının somut örneğidir. Üniversiteye girişin yönetmelikteki düzenlemelerinin bir üniversiteyi halka açmaya yeterli olmadığını rahatça görebiliyoruz. Halihazırda ekonomik sorunlardan kaynaklı olarak okulu bırakan veya çalışmak zorunda olduğundan kampüste veya sokakta zaman geçiremeyen birçok öğrenci var. Öbür yandan baktığımızda işçi-emekçi kesimleri, uzun mesai saati ve düşük ücretlerle, işyerindeki mobbingle, memleketin hatta dünyanın her yanında olan şehir içi ulaşım problemleriyle bir haftanın her gününü ve her saatini işe gitmeye, işte çalışmaya, işten dönmeye ve ertesi günkü iş için kendini hazırlamaya harcıyor. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda “halka” açılmış bir üniversitede halkın her kesiminden insanın bulunması pek de mümkün görünmüyor.
Güvenli Alan Meselesi
Denetim mekanizmalarıyla kuşatılmış bir dünyanın özneleri için neresi güvenlidir? Tacizci akademisyenlerin davalarından beraat alıp ders vermeye devam ettiği, inşaat ve rant alanına çevrilen kampüslerde kim ne kadar güvenli? Elbette feminist mücadelenin kazanımları içimizi biraz rahatlatıyor. Kadınlar ve LGBTİQ+’lar için kısmen güvenli alanlar yaratıyor. Esasında, güvenliği tehdit eden halk değil tüm bu politikaların faili olan siyasal iktidardır, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedildiği, Büyük Aile Buluşmalarıyla homofobinin üretildiği, transların trans oldukları için katledildikleri siyasal atmosferi yaratan saray faşizmidir.
Son Olarak:
Bu anlayışın toplum yararına olmadığı, mekânsal ve yapısal olarak üniversiteye zarar vereceği görünür bir gerçeklikken, üniversiteyi bir gösteri nesnesi haline getireceği ise apaçıktır. Gösteri nesnesi haline gelen üniversite ise rant ve peşkeşe açık bir hale sürüklenecektir. Bu yüzdendir ki verilen bu tepeden inme, demokratik kamusal mekân ile ilgisi olmayan, üniversitenin öznesini dışarıda bırakan bu kararın karşısındayız. Eğer üniversiteler halka açılacaksa bu kararı vermesi gereken yine üniversite bileşenleridir.