66T Eylemleri: Minerva’nın Baykuşu Ancak Alacakaranlıkta Uçar
“Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne(…)’’
2023 Mayıs seçimleri, AKP ve MHP bloğunun ve içerdiği milliyetçi-muhafazakâr partilerin meclis çoğunluğunu ele geçirmesi ve Erdoğan’ın 3. kez cumhurbaşkanı seçilmesi ile sonuçlandı. Seçimin ardından, memleketin dört bir yanını, adeta bir sis bulutu kaplarken seçimin ardından çıkan sesler ise örgütlü bir yapıya evrilmedi. Ne göz gözü görüyor ne de bir tanıdık ses işiten var… Umutsuzluk ve yılgınlık herkesin diline yuva yapan bir kavrama dönüşürken kalıp mücadele alternatifleri yaratmak yerine kaçıp gitmek, yüksek bir ihtimal halini almaya başladı.
Yaşamak nedir; o güzel şairin de dediği gibi ‘büyük bir ciddiyetle yaşamak’ nedir? Etimolojik olarak hayat kelimesinin türetiminden gelen yaşam, bizler için oldukça kıymetli olacak ki insanca yaşamak isteyenlerin safında insanca yaşam isteyenlerdeniz. Siyasal iktidar aldığı kararlarla hayatlarımıza müdahale etmeye yaşam biçimlerimizi etkilemeye devem ederken tek bir kriz ile değil; kapitalizmin ekonomik, sosyal, ekolojik ve siyasi krizlerin bütünü ile karşı karşıyayız. Tüm krizler aynı anda birbirine yaklaşıyor ve krizler birbirini şiddetlendiriyor. Bu çok boyutlu krizler sarmalının ortasında yaşamak için mücadele etmekten başka alternatifi olmayanlarız.
Kapitalizmin tüm dünyada yeni bir sermaye birikim modeli arayışı sürerken dünyanın her yerinde halklar artan yoksulluğa, enflasyona karşı direnişin veçhelerini bizlere bir bir göstermektedir: Arjantin’de halkların Milei’nin kemer sıkma politikalarına karşı boş tencere ve tava ile sokağa dökülmesi, Bangladeş’te tekstil ve konfeksiyon işçilerinin düşük asgari ücrete ve günden güne yükselen enflasyona karşı grev yapması, Şili’de, Kazakistan’da artan hayat pahalılığına karşı halkların isyanı küresel kapitalizmin yarığını derinleştiriyor.
Türkiye’de ise Ağaç AŞ işçilerinden Özak tekstil işçilerine, Enerji işçilerinden Tarım işçilerine kadar, bütün işçiler artan yoksulluğa karşı meydanlarda grevle hakkını arıyor, yoksulluğun karşısında isyan bayrağını çekiyor. Siyasal iktidar, yarattığı işsizliğin, yoksulluğun üstünü örtmeye çalışırken faizleri arttırarak enflasyonu kontrol altına alacağını ilan eden Mehmet Şimşek, ekonomiyi yavaşlatıp işsizlik oranını yükseltmeye devam ediyor.
Hayat pahalılığı ve yoksulluk, kadınları ve LGBTİQ+’ları da etkiliyor: regl ürünlerine erişimden HPV aşısının fahiş fiyatlı oluşu, işyerlerinde eşit olmayan ücretler, asgari ücret tartışmasına dahil dahi edilmeyen kadınlar… Hetero-patriyarkal ilişki dinamiği sebebiyle evin yeniden üretimini sağlamak zorunda olan ve gıda fiyatlarındaki artış sebebiyle markette pazarda indirim kovalayan veya tasarruf için mutfakta reçel yapan kadınlar… Hepimiz bu yoksulluğun muhatabıyız.
Üniversiteler de bu kervanın dışında değil. Yoksulluk, hayat pahalılığı ve enflasyon tüm toplumsal kesimleri etkilerken üniversitelileri de etkilemeye devam ediyor. Barınmadan beslenmeye, üniversiteliler temel yaşamsal faaliyetlerinden yoksun kalıyor ya da kötü koşullar ile ölüme mahkûm ediliyor; tıpkı Zeren Ertaş’ın Aydın’da KYK yurdunda asansörün düşmesi sonucu hayatını kaybetmesi gibi. Memleketin dört bir yanında üniversite öğrencileri geleceksizliğe karşı ya intihar ediyor ya da yurt dışına gidiyor.
Yükseköğretim Kalite Kurulu’nun açıkladığı son verilere göre 2021 yılında 338 bin 926, 2022 yılında 389 bin 564 öğrenci okuduğu üniversiteyi bıraktı. Sayının 2023 yılında daha da yüksek olması bekleniyor. Bu durumun sebebinin üniversite öğrencilerinin okurken çalışmak zorunda kalması, geçim sıkıntısı yaşaması ve artan hayat pahalılığına karşı aile evine dönmek zorunda kalması olduğu apaçık ortadır. Bir üniversite öğrencisine verilen aylık 2000 TL olan KYK burs-kredi ücreti, günlük 66 TL’ye tekabül ederken bu sayı ile bir gün geçirmek olanaksız.
Derinleşen Yoksulluk ve Geçinemiyoruz Çığlığı
İnsanların temel gereksinimlerini karşılama olanağına sahip olmaması ve kişilerin yaşamak için asgari standartlara erişememesi şeklinde tanımlanabilecek yoksulluk; işsizlik, yoksunluk, ayrımcılık, sosyal dışlanma gibi olgularla hem iç içe hem de etkileşim içindedir. Derin yoksulluk ise sadece ekonomik yoksunluk değil, aynı zamanda sosyal hayattan da izole edilme halidir. Üniversiteliler derin yoksulluk nosyonunun bizzat muhatabıdır. 66 TL ile geçim sıkıntısı, yurt kirası, ev kirası ve fatura ödemek derken sosyal hayattan giderek uzaklaşan, sosyal hayat ile arasına sınır çekmek zorunda olan bir öğrenci profiliyle ile karşı karşıyayız.Sinemaya, tiyatroya ve sergiye gitmek, herhangi bir kültürel faaliyette bulunmak öğrenciye verilen günlük 66 TL ile mümkün dahi değil. Üniversite zamanlarında şehir şehir gezmek, sosyalleşmek artık sadece bir hülya.
Sokağa adımımızı attığımız anda yoksulluk ile burun burunayız. Artık gelen zamları takip etmek, zamlara yetişmek mümkün değil. Üniversitelerde yeni dönem yemekhane zamlarıyla başladı, kantin zamlarıyla devam etti. Yaşamak için öğrencileri 66 liraya mahkûm eden Saraylılar, günlük 66 lirayla geçinebilir miydi? 1000 odalı sarayda kalanlar, ‘’İtibardan tasarruf olmaz.’’ diyenler, 5’li çetenin vergi borcunu silenler bu yoksulluğun failidir. Saray faşizmi uyguladığı politikalarla Eskişehir’de yemekhanede intihar eden sıra arkadaşımızın, tarikat yurdunda intihar eden Enes Kara’nın, ‘’Geçinemiyoruz!’’ diyerek kendini yakanların sorumlusudur. Enflasyon ve hayat pahalılığı yaşamlara müdahale ettikçe ekonomik kriz fısıltıları, markette, sokakta, kampüste her gün bir dedikodu şeklinde konuşulurken, ertesi gün eylemsiz bir şekilde hayatlara devam ediliyor.
Saray faşizmi, toplumun belleğine saldırarak her gün bir önceki günü; yoksulluğu, faşizmi, katledilenleri ve kapitalizmin faili olduğu cinayetleri unutmamızı sağlıyor; kocaman bir distopyanın içinde mahsur kalmışız da her sabah ‘Lethe’ nehrinden su içerek unutkanlığımızı tazeleyerek yola devam ediyoruz. Sessizlik ve alışılmışlık kaplamışken tüm toplumsal muhalefeti, yaşam hakkımızı elimizden alanlara karşı bizleri açlığa, yoksulluğa mahkûm edenlere karşı ‘’Unutmuyoruz!’’ çığlığının kendisidir #66T’yiKaçırma.
Yaşayamıyoruz Geliyoruz
Yoksullukla, sömürüyle, faşizmle, mülteci düşmanlığıyla, kadın ve LGBTİQ+ düşmanı politikalarla, üniversitelerdeki kayyum politikalarıyla ve barınma hakkımızın elimizden alınmasıyla geçinemiyoruz. Bugün ‘’Geçinemiyoruz.’’ Demek, salt ekonomik bir talep değil, saray faşizminin çoklu krizinin teşhirinin bir veçhesidir. İhtiyacımız olan şey uzakta değil; neoliberalizmin çizdiği insan tasviri ne kadar edilgense biz de o kadar etkeniz. En dipteyiz ama sıfır noktasında da değiliz. Biliyoruz ki Minerva’nın baykuşu ancak alacakaranlıkta uçar.
‘’66 TL KYK ile yaşayamıyoruz geliyoruz!’’ diyen üniversite öğrencilerinin sesine kulak vermeli, geçinemeyenler olarak neoliberalizmin yaşadığı kriz anını aynı isyan altında kampüste ve sokakta buluşturmalıyız.
Evet geçinemiyoruz, bu isyan çığlığını dile getiriyoruz; ancak bu hal umutsuzluktan değil aksine umudu yeşertme imkanımızdan geliyor. Umudumuz bu şartlarda yaşayamamamızdan, şartların değişmesi gerektiğine dair inancımızdan gelmektedir. Ezcümle vurgumuz yaşayamamak, alt metnimiz umut ediyor oluşumuz.