Öğrenci Gençlik Hareketi Üzerine Notlar -1

Gençlik Hareketi’nin Mücadele Eksenleri

Türkiye’de öğrenci gençlik hareketinin yükseldiği 68’den bugüne kimi zaman ülke gündemine etki edecek ciddi bir kapasiteye ulaşan, farklı mücadele eksenleri etrafında gelişen önemli bir tarihi vardır. Dönemin siyasal atmosferinin şekillendirdiği gelişme eksenleri öğrenci gençliğin sorunlarını ve taleplerini ülkedeki siyasal mücadelelerle sınıfsal zeminde ortaklaştırma imkânı sağladığı ölçüde öğrenci gençlik hem üniversitenin kabuğunu kırmış hem de kendi dışındaki mücadelelere bir dinamizm katabilmiştir.

Gençliğin dünyayı sarstığı 68 rüzgarı, Türkiye’de kendisine anti-emperyalist bir hüviyet bulmuş ve o dönemin mücadele ekseni anti-emperyalizm olmuştur. 1971 devrimci kopuşu ile öğrenci gençlik politik düzey olarak daha ileri seviyeye gelmiştir. 1974-1979 dönemlerinde niteliksel ve pratik bir sıçrama gerçekleştiren Öğrenci Hareketi anti- faşist bir mücadele ekseninde gelişmiştir.

1980 Faşist Darbesi toplumsal ve siyasal hayatta bir alt-üst oluşa sebep olmuştur. Yeni bir sermaye birikimine geçmenin (neoliberalizm) gerektirdiği programı hayata geçirirken engel oluşturabilecek bütün demokratik güçleri ezme stratejisi izlenmiştir. Öğrenci gençlik hareketleri de bundan nasibini almış, ilk aşamalarda ciddi anlamda bir sönümlenme yaşanmıştır. Öğrenci gençliğin ilk hareketlenmeleri 1987 yılında 14-15 Nisan ‘Tek Tip Öğrenci Derneği Yasası’ eylemleriyle birlikte filizlenmiştir. Bu eylemlerle birlikte toparlanma sürecine giren gençlik hareketinin mücadele ekseni, 12 Eylül Faşist Darbesi’ne ve onun yarattığı kurumlara ve politikalara karşı bir çerçeve de gelişmiştir.

1991 yılında yine sessizleşen öğrenci gençlik, 1995-1996 yıllarında Öğrenci Koordinasyonu süreciyle birlikte ciddi bir teorik ve pratik sıçrayış gerçekleştirmiştir. Denilebilir ki 12 Eylül Faşizmine öğrenci gençliğin kitlesel cevabı Koordinasyon’la gelmiştir. Öğrenci Koordinasyon’u hem eskiye bir reaksiyon vererek yeni bir kuşak yaratmıştır hem de yeninin örgütü olmuştur.

Kısaca çerçevesini çizdiğimiz bütün bu dönemlerde öğrenci gençlik hareketi, her dönemin kendi özgünlüğünde teorik ve pratik sıçrayışlar gerçekleştirmiş ve bu sıçrayışları yalıtılmış bir grup olma bariyerini kırarak dönemin üniversite öğrencileri içinde yaygınlaştırmış ve duruşunu üniversitesinin hegemonik siyaseti haline getirmiştir.

Elbette 1996’dan bugüne öğrenci gençliğin kompozisyonunda, kültüründe ve siyasi tahlillerinde bir dizi değişim gerçekleşmiştir. Fakat Koordinasyon benzeri bir kitleselleşme ve teorik-pratik sıçrayış yaşanmamıştır. (Burada kitlesellikten kasıt, kafa sayısına göre tariflenen nicel bir veri değil üniversitelilerin rahatsızlıklarını ve verili durumdan şikayetlerini anlayan, siyaseten bunlarla bağ kuran bir fikri devrimcileştirerek örgütlendirmesidir.) Hatta denilebilir ki, Haziran İsyanı’nın yerleşik bütün siyaseti sarsan etkisi üniversiteye aynı oranda yansımamış, bu etki öğrenci gençliğin yaşadığı krizleri parçalayacak bir buz kırıcısına dönüştürülemeyerek, tarihsel imkânlardan biri heba edilmiştir.

Günümüz Gençlik Hareketi’nin Kodları

Kapitalizmin gerek dünya da gerekse Türkiye’de gelişmesiyle birlikte bütün kesimlerin olduğu gibi öğrenci gençliğin de sorun ve talepleri çeşitlenmiş ve çoğalmıştır. Bu değişim bize, öğrenci gençliğinin durumunun ve krizinin politik tahlilini bunun ardından yeni hareket tarzıyla -bunu bir isme indirgemeyerek- bir örgütleme iradesini açığa çıkarma sorumluluğunu yüklemektedir. Bunun için de en baştan Öğrenci Hareketi ve üniversite siyasetini tanımlamak elzemdir. 

Var olan ideolojik potansiyeli ve bu potansiyeli başka alanlara taşıyacak dinamizmi nedeniyle, toplumsal mücadelelerin motor gücü Öğrenci Hareketi’dir. Memleketi kasıp kavuracak bir Öğrenci Hareketi’nin varlığı, dayatılan steril, yalıtılmış, bencil bir yaşamı; üreterek, değiştirerek ve dayanışmayla açığa çıkan yeniden kurma iradesinin karşılığı olacaktır.

Üniversite siyaseti basit bir anlamda gençlik örgütlerinin insan sayısını arttırdığı bir mecra ya da tabanlarını genişlettirmek için ilişkilendiği bir ağ değil, gündelik hayatın çelişkileriyle yüz yüze gelinen ve bu çelişkileri politikleştirerek ‘hayatın kendisini örgütleme’ iddiasının önemli somut karşılıklarının olduğu bir zemindir.

1996’dan bu yana özgün bir teorik ve pratik sıçrama gerçekleştiremeyen Öğrenci Hareketi’nin bugünkü yükselişinin parolası, yalnızca öğrenci gençliğin her talebini almasında değil bunun yanında bu hedeflere ulaşılabilirliğe öğrencileri inandırmasında gizlidir. Bu tespitin ardından tarihin önümüze attığı soru şudur: Tahayyül edilen yaşamı, o ‘başka’ bir dünya, ‘başka’ bir üniversiteye dair hedeflerin inandırıcılığı nasıl sağlanır?

Güven ya da İnanmak

“Kazanacağız! Dayanışmayla, sevgiyle ve birbirimize güvenerek.” – Vedat Türkali

En son söyleyeceğimizi en baştan söyleyelim: İnandırmanın ve inanmanın ön koşulu güvenmektir.

Neoliberalizm yaşamımızın her alanına sirayet etmekte ve korku temelli bir programla kişiliklerimize saldırmaktadır. Bu saldırı, bencilliği, rekabeti, hırsı, birbirini düşünmemeyi aşılamayı hedeflerken yapmamız gereken gerek insan ilişkilerinde gerekse yapacağımız sosyal-kültürel çalışmalarda alternatif yaratmak olmalıdır. Atılan her adımda kendini yeniden üreten neoliberal hegemonya ancak rekabetin karşısına yoldaşlığı, bencilliğin karşısına dayanışmayı koyarak ve bunlara uygun pratik süreçleri hayata geçirerek kırılabilir. Bu bakış açısıyla oluşturulacak ilişki ağı sistemin bir eleştirisi olmakla beraber sistemin dayattığına alternatif sunma yönüyle de ön açıcı bir hamle olacaktır.

Kısaca, geniş sosyal ağlarla üniversitelerde kök salmak ve bu köklerden güven ilişkisini yeşerterek oluşturacağımız yan yana gelişlere politik bir muhteva kazandırmak bugünün asli sorumluluğudur. Bu çerçevesi çizilen stratejiye toplumsallaşma diyebiliriz.

Bu kavramsallaştırma bizi şu soruya götürecektir:

Bir strateji olarak toplumsallaşmayı hayata nasıl geçirebiliriz?

Faşizmin aldığı yol bize şunu açıkça göstermektedir: Yaşamak için örgütlenmek esastır! Fakat tabii ki bu formülasyonun hayata geçirilişi bu kadar basit değil. Bu noktada odak noktası örgütlenmeye -ki bu bir kere olan ve sözle ifade edilen bir durum değil- kapı aralayacak kanallar ve zeminler yaratabilmektir.

Kuşkusuz bütün bunlar için inatçı, emektar ve sabırlı olarak hayal ettiğimiz üniversite ile sömürünün olmadığı adaletli ‘başka’ bir dünya kurma mücadelesini bütünleştirmek ve bunun için yeni bir hareket tarzını inşa etme iradesini göstermek, aklımızdan çıkmaması gereken başka bir husustur.

Toplumsallaşmanın sonuçları: En aşağıdan gelen Öğrenci Hareketi

Bir strateji olarak toplumsallaşmanın sağlandığı ölçüde hem maddi hem politik anlamda kendi öz gücüne güvenen, öğrencinin öz örgütünün inşası hedefi yakınlaşacaktır. Bu tahlilden hareketle sekter bir jargonla kurulan ve mekanik düzeyde kalan öğrenci gençliğiyle ilişkilenme anlayışları mahkum edilmelidir. Kuşkusuz mahkum edilen bu anlayışın karşısına alternatif bir bakış açısı sunmak hem bir zorunluluk hem de büyük bir ihtiyaçtır.

Bugün Öğrenci Hareketi’nin yaşadığı en büyük krizlerden birisi sistemin ve sistemin temsilcisi egemenlerin yarattığı ‘sola öcü gibi bakma’ algısıdır. Bu algı pratik süreç ve yaklaşımlarla aşılmadıkça öğrencilerle sağlıklı bir ilişki kurulamamakta kurulsa da bu ilişkinin sürekliliği sağlanamamaktadır. Öğrenci Hareketi’nin bu noktada sürekli ‘üst siyaset’ konuşması ve tartışma sınırlarını burada doğru çizmesi bahsedilen algıyı besleyen bir yerde durmaktadır. Bu algı, hayatın bütün alanlarını paylaşacağımız ve yaşamlarımızı aynalaşmadan ortaklaştıracağımız bir yoldaşlık hukukunun var edilmesiyle dağıtılacaktır. Bunun için yapmamız gereken en aşağıya inerek sesi duyulmayan öğrencinin sesi, isyanı duyulmayan üniversitelinin isyanı olmaktır.  

SONUÇ YERİNE

Türkiye Öğrenci Hareketi’nin bugünkü krizi, planlı programlı bir mücadele ekseninin eksikliği ile beraber bu programın öğrenciler nezdinde inandırıcılığını sağlayamama sorunudur. Bu sorunun çözümü yukarıda çerçevesi çizilen toplumsallaşma stratejisinin somut adımlarla hayata geçirilmesinde gizlidir.

Öğrenci Faaliyeti olarak hem maddi hem politik anlamda kendi öz gücüne güvenen devrimci bir öğrenci hareketinin inşasını gerçekleştirmeyi kendimize görev biliyoruz. Kendi gücüne güvenen, ayakları üzerinde duran militan( sekter bir tanım olarak değil; ‘kararlı ve planlı çalışmanın var edilmesi ve önüne çıkan engelleri aşması aşması’[1] anlamında) Tarihsel pratik kazanımları ve teorik sıçramaları kendimize çita kabul edip bunları aştığımız ölçüde ilerleyeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz.


[1] Devrimci Gençlik, Dev-Genç’in Mücadelesini Doğru Kavrayalım

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir