Öğrenci Hareketinde Dev-Genç Kırılması’na Giderken

*Bu yazı Öğrenci Faaliyeti Dergisi’nin 0.sayısında yayınlanmıştır.

SOSYALİST HAREKET İVME KAZANIYOR!

1960’iı yıllar birbiriyle ilintili iki gelişme açısından dönüm noktasıydı. Bir yandan Türkiye kapitalizmi dünya kapitalizmine eklemlenme yönünde önemli bir atılımın içine giriyor, bir yandan da buna mukabil gelişen işçi sınıfından gücünü alan sosyalist hareket uzun bir aradan sonra 13 Şubat 1961’de Türkiye İşçi Partisi (TÎP) ile önemli bir ivme kazanıyordu. Bu ivmenin öncesi de mücadelelerle doluydu elbette. Türkiye Komünist Partili (TKP)Mustafa Suphi ve 15 yoldaşı Kemalistler (İttihatçılar da diyebiliriz) tarafından 28-29 Ocak 1921’de katledildi. Komünistlerin örgütlenme girişimine vurulan bu ilk darbenin devamı da geldi. Onca yıl süren baskıların ardından gelen 1951 tutuklamaları, TKP’ nin 1970’lerin başına kadar ülke içinde örgütlenme çabalarına büyük ket vurdu. Siyasal baskılar toplumsal olanı yok etmeye yetmedi. Özellikle 2.Dünya Savaşı sonrası Türkiye kapitalizminin olağanüstü gelişmesinin yarattığı gelişmeler toplumsal taleplerin yankılanacağı yeni bir mecra arayışının önünü açtı. Bu arayışa cevap veren direngen unsurlar 1961 Anayasasının kısmi avantajlarından da yararlanmıştı. TİP MECLİSTE TİP ilk kurulduğunda sosyalist bir parti olmaktan uzaktı. Sosyalizm hedefinden ziyade İttihatçı- İtilafçı denkleminin dışına çıkıp işçilerin taleplerini parlamentoda dillendirmek hedefindeydi ve bir işçi sınıfının var olduğunu er yollardan cevap bulma arayışındaydı. Kurulduktan sonra öngördüğü ilgiyi göremeyen parti yönetimi, ilgiyi aydınların deste­ğiyle üzerine çekmeyi düşündü ve aydınları partiye davet etti. Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Adnan Cemgil (Sinan Cemgil’in babası), Cemal Hakkı Selek, Yunus Koçak, Fethi Naci ve birçok aydın partiye üye oldu. Mehmet Ali Aybar 1962’de genel başkanlığa seçildi. Mehmet Ali Aybar ile birlikte parti, yeni program ve tüzüğü ile “işçici” bir yapıdan sosyalizmi hedefleyen bir parti hüviyeti kazandı. Kısa zamanda TÎP aydınların ve sosyalistlerin buluştuğu bir merkez haline geldi. TÎP katıldığı 1965 seçimlerinde aldığı 276 bin oyla, Milli Bakiye adı verilen seçim sistemi sayesinde mecliste 15 sandalye kazandı. Bu başarının önemi şuydu: Başta işçi sınıfı olmak üzere ezilen bütün kesimleri temsil etme sorumluluğuna soyunan bir parti halkta kendisine büyük bir karşılık bulmuş, bu kesimlerin talebini parlamentoda temsil etme fırsatı bulmuştu. En azından parlamenter düzlemde İttihatçı-İtilafçı denklemi bozulmuştu. Bu durum “Türkiye’de sosyalizmin nasıl kurulacağı” hakkında, hem gençlik içerisinde hem de aydınlar arasında büyük tartışmalara yol açtı. TÎP’in seçimlerde yakaladığı bu başarı, örgütlenmeye çalışan başkaldıran insanların bir düzeyde TÎP’ le ya da TÎP’in onlarla bağlantı kurmasıyla pekişti. Bu durum dönemin iktidarlarının gözünde TÎP’in bir “tehdit” olarak algılanmasını ve bunun için “çareler” düşünmesini beraberinde getirdi. NATO’nun kuruluşunun 20.yılı dolayısıyla TÎP’in parlamento gücünü de seferber ederek başlattığı ‘Türkiye’nin NATO’dan Ayrılması’ kampanyası bütün muhalif kesimlerden destek aldı. Bu anti-emperyalist yönelim ve örgütlemeyi başardığı karşılık ABD destekli Adalet Partisi (AP) hükümetinin “faşist terör kartı”nı devreye sokmasına yol açtı. Devrimcilere karşı baskı yürürlüğüne konulan bu sindirme politikası kısa zamanda direnişin de büyümesine ve nitelik değiştirmesine sebep oldu. 7 Faşist saldırıların hem nitelik hem de nicelik olarak sıçraması, bu saldırılara cevap üretmeye çalışan başta gençlik kesimlerinde bir dizi tartışmaya yol açtı. Gençlik kesimlerinin “faşist hareketin nasıl durdurulabileceğine dair” tartışmaları TİP içerisinde “sosyalizmin yolu ve niteliği”ne yö­nelik tartışmaları besledi FAŞİST SALDIRILAR DEVREDE! Devlet güdümlü faşist terör bir yandan sosyalist öğrenci ve aydınlara yönelirken diğer yandan TİP’li yöneticilerin, öğrenci liderlerinin, işçi önderlerinin gözaltına alınmasına ve tutuklanmasına yol açtı. Yükselen tansiyon Parlamento’ya da sıçradı. 19-20 Şubat 1968’de TBMM’de Çetin Altan’ın yazıları nedeniyle yargılanmak üzere dokunulmazlığı­nın kaldırılması tartışıldı. Bu tartışma da AP’li milletvekilleri başta Çetin Altan olmak üzere TİP’ li milletvekillerini linç edercesine dövdü. Bu olay sosyalistlerin parlamenter araçlarla sosyalizmi gerçekleştiremeyeceklerine doğru evrilen genel kanaati pekiş­tirdi. Linç olayından hemen sonra FKF’nin 25-26 Şubat’ta Ankara ve İstanbul’da düzenlediği ‘Uyanış Mitingleri’ AP’lilerin saldırısına uğradı ve 3 Mart’ta AP güdümünde olan Milli Türk Talebe Birliği’nin(MTTB) Taksimde düzenlediği ‘Şahlanış Mitingi’ kitlesel bir anti-komünist gösteri halinde ‘Türkiye’yi Vietnam ve Küba yapmak isteyenlere’ karşı cihad ilanına dönüştü. Faşist saldırıların hem nitelik hem de nicelik olarak sıçraması, bu saldırılara cevap üretmeye çalışan başta gençlik kesimlerinde bir dizi tartışmaya yol açtı. Gençlik kesimlerinin “faşist hareketin nasıl durdurulabileceğine dair” tartışmaları TÎP içerisinde “sosyalizmin yolu ve niteliği”ne yönelik tartışmaları besledi. TÎP içinde bu minvalde tartışmalar yürütülürken TÎP dışında da parti yönetimine artan düzeyde eleştiriler gelmeye başladı. YÖN dergisinin filizlendirdiği eleştiriler, Mihri Belli ve çevresindekilerin eleştirileriyle aşama kaydetti. TÎP’in solun tek çatısı görüntüsü sarsılıyordu. Yaklaşan Eski Tüfekçi imzasıyla YÖN’ de kaleme aldığı bir yazısında Mihri Belli, TÎP yönetiminin parlamenter sistemle iktidara geleceğini ve sosyalizmi bu şekilde kuracağını iddia eden çizgisine karşı alternatif bir çizgi öneriyordu. Bu yönelim daha sonra Milli Demokratik Devrim(MDD) ismiyle önemli bir strateji tartışmasının yatağına dönüşecekti. Mihri Belli’ ye göre Türkiye’de devrim, ülkenin özgül koşullarından kaynaklı olarak iki aşamayla gelecekti. İlk elden, Kemalist subaylarla kurulan bir ittifak sonucu askeri darbe yapılacak daha sonra şiddete dayanmayan bir güzergah takip edilerek işçi sınıfının hakimiyeti kurulacaktı. Bu tartışmalarla beslenen 2. TÎP Kongresi (1966) MDD’cilerin büyük kentlerdeki etkinliğinin yaratacağı baskıyı kırmak için, TÎP kurmaylarının hamlesiyle, Malatya’da toplandı. Kongre, anti-emperyalist ve sosyalist mücadelenin birlikte yürütülmesini karara bağlayarak kapansa da TÎP’in merkezi çizgisini savunanlarla, MDD tezini savunanlar üzerinde giderek şiddetlenen bir gerilim dönemi açıldı.

FKF DÖNEMİ

FKF 12 Kasım 1965 tarihinde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi kantininde, Ankara’daki yükseköğrenim kurumlarının öğrenci delegeleri tarafından kurulmuştur. ilk çıkış noktasında üniversite genç­liğinin ülkenin gidişatına müdahale etmek için etrafında toplandığı sosyalist bir örgüt olan FKF daha sonraları TÎP ile arasına mesafe koyamamış ve TİP’in gençlik örgütü pozisyonunu almıştır. Bu pozisyonu 5-6 Ocak 1969 tarihleri arasında 160 delegenin katılımıyla İstanbul’da gerçekleştirilen 3.kurultaya kadar sürmüştür bu kurultaydan sonra ise ‘parlamento dışı’ mücadele yöntemini benimseyen MDD’cilerin kontrolüne geçmiştir.

Kurulduğu ilk yıllarda üniversite ve ülke siyasetinin önemli bir öznesi durumunda olan FKF, TÎP gibi parlamento içi mücadele eden bir partiyle yakınlaştıktan sonra gençlik nezdinde giderek ‘pasifist’ örgüt durumuna düşmüş, gençliğin mücadele yöntemine göre ‘yumuşak’ kalan politik hamleler önermiştir ki Vedat Demircioğlu’nun katledilmesinden sonra TÎP çizgisinde bir politika belirlemiş, katledilen bir devrimcinin cenazesini ‘provokasyon’ olacağını ileri sürerek Vedat Demircioğlu’nu sahiplenememiştir. Buradan da çok net anlayabiliriz ki gençlik örgütü herhangi bir parti ile yakın ilişkiler kurduğunda gençlik hareketinde çok önemli olan gençliğin kendi öz gücünü kaybetmekte ve özgün politik hatlar oluşturamamaktadır. Bu nedenle genç­lik olabildiğince kendi öz gücüyle ilişkiler geliştirmeli ve bu doğrultuda hamleler yapmalıdır. Bu yıllar, gençlik mücadelesinin genel sosyalist mücadeleyi strateji tartışmasında etkilediği hatta yer yer belirlediği özgül tarihsel momentlerden biriydi. MDD’ciler TÎP ve FKF zeminlerinde mücadeleyi büyütmek, mevcut yönetime muhalefet çizgisi örgütleyip, hakimiyet kurma yöntemini izlemeye karar verdiler. Mihri Belli SBF’de yaptığı bir konuşmada ‘’Kimin durumu uygunsa TİP’e girmeli ve bu örgütü adına layık bir sosyalist örgüt durumuna getirmek için çalışmalıdır” önerisinde bulunuyordu. MDD’ cilerin FKF tabanında yarattıkları etki FKF 2.Kongresi’nin ana tartışmasını oluşturdu. TÎP Genel Başkanı Aybar’ın ve TÎP yönetiminin onayıyla genel başkanlığa Doğu Perinçek getirildi. Fakat Perinçek seçildikten sonra yaptığı ilk konuşmasında MDD tezine yakın ifadeler kullanınca TÎP yönetiminin hesapları boşa çıktı. MDDci muhalefet ülke genelinde yaygın tek sosyalist gençlik örgütünün yönetimini TÎP yönetiminin denetiminden koparmıştı. 1968 RÜZGARI! Türkiye özelinde gençliğin devrimci dinamiğine önem veren bir çizginin sosyalist harekette güç kazanması ile Mayıs 1968’de Fransa’da patlak veren ve Batı Avrupa’yı hızla saran öğrenci hareketinden kıvılcımlanan ayaklanma konjonktürünün kesişmesi, Haziran 1968’de öğretim yılı bitmek üzereyken, herkesi şaşırtan bir atmosfer yarattı. 10 Haziranda Ankara’da DTCF’de başlayan hareketlenme, 12 Haziranda İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne sıçradı. Üniversite reformu talebiyle boykot biçiminde başlayan hareket İstanbul Üniversitesi İşgali’ne dönüştü. FKF bir süre sonra kendi örgütlenmesiyle olaylara dahil olunca işgal yaygınlaştı. İstanbul’da ‘Sağ Sol Yok Boykot Var’ sloganıyla kurulan işgal komitesi sol ve sosyalistlerin birlikte hareket ettikleri bir zemine dönüştü. Üç hafta süren işgaller öğrencilerin üniversitenin asli bileşenlerinden biri olarak muhatap alınması ve taleplerin kısmen kabul edilmesi üzerine sona erdi. Fakat artık fitil ateşlenmişti… Öğrenci hareketinin yarattığı dinamizm toplumun diğer kesimlerine de güç verdi. Temmuz ayının ba­şında Derby Lastik Fabrikası’ndaki grevlerin etkisiz kaldığını düşünen işçiler öğrencilerden destek istedi ve başarılı bir işgal gerçekleşti. Yine temmuz ayında Amerikan erlerinin denize döküldüğü 6.Filo Eylemi gerçekleşti. 6. Filo eylemleri sırasında polis ÎTÜ yurdunu basmış ve Vedat Demircoğlu’nu pencereden atarak katletmişti. Vedat 68 kuşağının düşen ilk ismi olmuştu. Sosyalist gençliğin TİP’ten büyük ölçüde kopması da bu olaydan sonra gerçekleşti. Katledilen Vedat Demircioğlu’na üyesi olduğu TÎP sahip çıkmamış, kendi partisinin üyesi olduğunu dahi söyleyememiştir. Bununla gençlik hızla ‘parlamento dışı’ mücadele yöntemini belirleyen MDD çizgisine yakınlaşmıştır. Gençliğin büyük çoğunluğu TİP’i parlamentarist çizgiyi savunan ‘pasifist’ bir parti kabul etmişti. Bu olay gençliğin öz gücünden başka güce dayanmaması gerektiğini de somut olarak gözler önüne sermiştir. 9 1969 başlarında ise Vietnam Kasabı lakaplı Amerikan Büyükelçisi Commer’in aracı ODTÜ’de ateşe verildi. Bu olay üniversite gençliğinin anti-emperyalist kimliğini en net biçimde ortaya koymuştur. Olaydan üç gün sonra Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan’ın da içinde bulunduğu yedi kişi hakkında verilen tutuklama kararı sonrasında, 3.000’den fazla öğrenci bir dilekçeyle kendilerinin de eyleme katıldığını bildirmiştir. Bu olayla birlikte örgütlü olmamın ve bu örgütlülüğün üniversite içerisinde yayılmasının önemini görerek gençliğin üniversitede ki politik eylemlere nasıl kayıtsız kalmadığını görüyoruz. Bugünün koşullarında bu anlamda bir politik duyarlılığı dinamik hale getirmek ve bu duyarlılığı her gün yeniden örgütlemek demokratik üniversite mücadelesinde temel taş olarak karşımızda durmaktadır.

DEV-GENÇ KIRILMASI

1969 yılı, Türkiye’de öğrenci hareketinin tarihinde yaşadığı ilk önemli kırılmaydı. 1969’lu yıllara gelindiğinde üniversite gençliği her ne kadar MDD tezini savunanların yanında yer almış olsa da, Mihri Belli’nin bağımsız bir politik örgüt konusunda ayak direyişi ve özellikle sol cuntacılarla iş birliği çabaları gençliğin önemli bir kesiminin MDD hattının barutunu tükettiğini düşünmesine yol açtı. Ülkü­ cü komandoların saldırıları ve cinayetleri, artan polisiye baskı, tutuklamalar mücadeleyi üniversite dışına taşıma ve buna paralel silahlanma fikrinin güç kazanmasına yol açtı. Bu atmosferde, 9-10 Ekim 1969 tarihinde FKF 4.Kongresi toplandı. Kongre, örgütün adının Dev-Genç olarak bilinecek Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu(TDGF) olarak değiştirilmesi ve yeni bir tüzük benimsenmesiyle sonuçlandı. İleride Türkiye devrimci hareketi tarihine damga vuracak olan, 71 Başkaldırısının 3 mevzisi THKO, THKP-C ve TKP-ML’yi Dev-Genç’in rahle-i tedrisatından geçen kadrolar kurdu. Dev-Genç’in tüzüğünde ‘işçi ve köylü gençlerin örgü­tü’ vurgusu ile ‘işçi ve köylü gençlerin derneklerinin de federasyona üye olabileceğinin yazması, mücadelenin yeni seyrinin üniversite sınırlarını aşma perspektifiyle şekilleneceğinin göstergesiydi. İşçi ve köylü eylemlerinin, yürüyüşlerinin organizasyonuna bizzat katılan Dev-Genç’liler toprak işgali ve miting yapmak isteyen köylü ve işçilerin danıştığı hatta başvurduğu bir örgüt olmuştu. Ve Dev-Genç ilerleyen süreçte ülkenin politik gündemine doğrudan müdahale edecek ve artık salt üniversite örgütü olmadığını gösterecekti.

SONUÇ YERİNE

Öğrenci eylemleri üniversite duvarları içinde kalmadı ve sokağa taştı. Hükümete, sisteme, Amerikan emperyalizmine karşı bir karakter kazandı. Bu nokta bugün ki gençlik hareketine yönelik tartışmalarda da hayati önem arz etmektedir. Hükümete, sisteme, Amerikan emperyalizmine karşı bir karakter kazanan 68 gençlik hareketinin bu tarihsel kazanımını korumak ve bugün de bunu devam ettirmek gençlik hareketine devrimci bir nitelik kazandıracaktır. Gerek üniversite işgalleri gerekse üniversite dışında ki hareketler gençlik hareketinin öz gücüne dayanan, özgün bir politik hat oluşturma adına bugün sahiplenilmesi ve yolumuzu çizerken gençliğe ışık olması gereken tarihsel bir kazanımdır. Bugün de üniversite gençliği herhangi bir güce dayanmadan kendi öz gücüyle pratikler ortaya koymalı ve öz gücüne dayanarak bulunduğu alanlarda örgütlenmelidir. Ancak bu şekilde üniversitelerimizi, bulunduğumuz alanları toplumsal muhalefetin odağı haline getirebilir ve öz gücümüzle sistemin bizi içine almaya çalıştığı, ülkenin ve üniversitenin siyasal gündeminde pasifist olmaya ittiği çarkı bu şekilde kırabiliriz. Gençlik bu zorlu, baskı dolu süreçlerden geçerek kendi kabuğunu kırmış ve ülke siyasetinin merkezinde vazgeçilmez bir muhalif güç olmayı başarmıştır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir