Sokak Eylemleri Sosyal Hareketleri Nasıl Güçlendirir? – John Drury
Beyaz üstünlükçülerin, Ku Klux Klan’ın ve Nazilerin kitlesel sokağa çıkışına tanık olunduğu Virginia eyaletindeki Charlottesville kentinde yaşanan olayların, yine bu grupları yüreklendirdiği ve güçlendirdiğine ilişkin veriler var ve bu gruplar şimdilerde ‘özgüvenle dolup taşıyor’. Olayların yaşandığı yerdeki gruplarla çekilen Vice belgeseli de sokağa çıkma amacının hareketin psikolojik olarak inşası için nasıl kullanıldığını gösteriyor.
Vice belgeselindeki “Unite the Right” (Sağı Birleştir) örgütleyicisi şöyle diyor: “Dostluk ve güven eylemcilik üzerine inşa ediliyor ve bu, bizim benimsediğimiz taktiklerden bir tanesi.”
Belgesel aynı zamanda eyleme katılanların nasıl hissettiklerini ve hareketlenmeyi nasıl yorumladıklarını da gösteriyor. Kişiler salt beraber örgütlenme, sokaklarda yüksek sayıda kişiyle bulunma, ‘liberal’ bir kentte karşıtlarına kendilerini dayatma ve kendilerini ifade etmekten ötürü cesaret aldılar.
Belgeselde örgütleyici sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu son yirmi yılda ABD’de gerçekleşen en büyük ulusalcı toplanma. Oldukça heyecan verici… Güzel zaman geçirmeye ve mücadeleye devam edeceğiz.”
Kendilerini o kadar güçlenmiş görüyorlardı ki ileri bir tarihte benzer daha birçok olay olacağından ve bunların sayısında ve niteliğinde artış yaşanacağından emindiler:
“Üste çıkmak zor olacak ancak mücadeleye hazırız. Sanırım burada işimiz bitene kadar daha birçok insan ölecek.”
Son dönem sosyal psikoloji araştırmaları, sosyal hareketlerde bu güçlendirici sürecin nasıl işlediğini açıklayabiliyor ve hareketlenme esnasında fiziksel olarak orada bulunmayan ancak yürüyenlerle aynı duygulara sahip kişilere ve gruplara bunun nasıl ve ne zaman yayılabileceğini yordayabiliyor. Şu ana kadar yapılan birçok araştırma, Charlottesville’de faşist hareketlenme bağlamından çok farklı eylem grupları ve sorunlar üzerine yapıldı: öğrenci harcı protestocuları, İşgal Et destekçileri, doğa savunucuları vs. Ancak süreç açısından buradaki ana kavramlar ve açıklayıcı prensipler başka olaylara da taşınabilir.
Belirginlik ve benlik kategorizasyonu uyumu burada anahtar niteliğindeki iki kavram. Benlik kategorizasyonu kuramına dayanan araştırmalar, farklı bağlamlar içerisinde kişisel karakteristiklerden (kişisel kimliğimiz) yola çıkarak kendimizi tanımlayabildiğimiz gibi, paylaşılan kategori üyeliği (kolektif veya sosyal kimlik) üzerinden de kendimizi tanımlayabileceğimizi ifade ediyor. Eğer sosyal kimliğimiz belirginse ve hareketlenmeye katılanların kimlikleriyle örtüşüyorsa; gruplararası duygular kuramı katılımcıların eylemden gördüğü duygusal (ve diğer) yararların aynısını bizim de görebileceğimizi söylüyor.
Peki, bu kolektif eylemin duygusal ve diğer yararları nelerdir? ‘Kolektif eylemde değerlendirme’ üzerine yapılan çalışmalar; kendini bir grupla özdeşleştirenler için, grubun eylemde bulunuyor olmasının kolektif etkinliğe, harekete geçme kapasitesine duyulan inançta artışa neden olduğunu söylüyor. Eyleme geçen grubun toplumsal destek aldığı görüldüğü durumda ise bize, gelecekte harekete geçildiğinde sosyal desteğin yine sağlanacağı söylenmiş oluyor.
Ancak bu hareketin mahiyeti nedir? Her kolektif eylemin, katılımcıları ve destekçileri için böyle güçlendirici etkileri mi var? Başka araştırmalar, özellikle de kimlik sergileyen kolektif eylemlerin böyle bir etkiye neden olduğunu gösteriyor. Bu tarz eylemlere kolektif kendini nesneleştirme adını veriyoruz. Böyle bir eylem özneli (düşünceleri) nesnele (katı gerçeklik) dönüştürerek katılımcılarının gözünde kendi gruplarının diğer gruplara nazaran daha gelişmiş olduğuna dair somut bir delil olarak görülüyor ve de güçlendirici bir deneyim yaşatıyor.
Önceden internet ağıyla sınırlı olanın fiziksel olarak ortaya çıktığı Charlottesville’de yaşanan da tam anlamıyla buydu. Sokakların ‘sahibi’ olabilmek, antisemit sloganlar haykırabilmek, ‘liberallerin’ ve General Lee’nin heykelini kaldırmak isteyen ‘ırk’ gruplarının gözünü korkutmak; bunların hepsi kimliği sergilemenin ve karşıtlara dünyanın belirli bir tanımını dayatmanın yollarındandı. Bu hareketler de bu yüzden katılımcılarını güçlendirdi veya daha geleneksel psikoloji dilinde anlatmak gerekirse kolektif etkinliklerini artırdı.
Etkinlikten meşruluğa ulaşabilmek için geriye sadece küçük bir adım kalmış olabilir. Reicher ve Haslam yaptıkları BBC hapishane çalışmasında, daha demokratik bir sistemin işlemediğinin görüldüğü durumlarda tiranlığın işleyebileceği görülürse, tutsakların tiranlığa yöneldiklerini gösteriyor.
Uygulama yeterliliği – bir örgütün inançlarını pratiğe çevirmesinin algılanan becerisi -, başkaları tarafından meşru siyasi bir güç olarak görülmenin derecesini artırıyor. Bunu yakın zamanda Şili’deki öğrenci hareketi bağlamında incelemiştik. Şili’deki olayda ‘eyleme katılmayanların öğrenci protesto hareketinin meşru olduğu’ inancını yordayan temel değişken hareketin algılanan etkinliğiydi.
O halde çözüm ne? Kolektif eylem yazını bu konuda, sonraki sokağa hareketlenmelerin azaltılmasında veya artırılmasında hareketlenmenin başarı veya başarısızlık rolüne işaret ediyor. Psikoloji bağlamında sosyal hareketin başarısının, kimliğin gerçekleştirilmesine– kolektif kendini nesneleştirme – yol açan hareket olduğu görülürken başarısızlığın ise karşı tarafın kimliğinin sergilenmesi ve kendi kimliğinin olumsuzlanması olduğu görülüyor.
Bizim alanımızda, röportajlarımızda ve yaptığımız deneylerimizde katılımcıların paylaşılan kimliğini gerçekleştirmesi durumunda ödüllendirici olduğunu ve kişilerin Sağı Birleştirin sonraki kolektif eylemlere katılım niyetinde artış yaşandığını; kolektif kendini nesneleştirmenin başarısızlık ile sonuçlandığı hareketlerde ise sonucun yılgınlık ve harekete geçme niyetinde düşüş olduğunu gördük. Bu özellikle de protesto tecrübesi az olanlar için öyle. Mesela bu bulgu, faşist grupların güç gösterisi ve kimlik sergilemesi yoluyla esinlemek istedikleri yeni sempatizanlar için de uygun düşüyor.
Tarihte Kristallnacht sokak şiddeti antisemit saldırıların yükselişine ve Almanya’da Nazilerin yükselişininin pekiştirilmesine yol açarken 1936 yılındaki Cable Caddesi Savaşı, İkinci Dünya Savaşı ardından 43 Group’un eylemleri, 1977 Lewisham savaşı ve benzeri olaylar faşizmi bir hareket olarak sekteye uğrattı. Kısacası, sokakları kontrol altına almak hareketi yapılandırırken hareketi sokaktan atmak da bunu yenilgiye uğratıyor.
Elbette şiddet içermeyen yöntemler de işe yarıyor. Doktora araştırmamda genel olarak şiddete başvurmayan doğrudan eylemlerin, yol yapımının politik bir sorun olarak görülmesinde ve hükümetin yol inşa planının sorunsallaştırılmasındaki büyük başarısını incelemiştim. Ancak salt pasifizm hümanizme dayanır ve eğer karşı taraf bu hümanizmi paylaşmaz ve bizi insandan daha az olarak görürse bu bizim yenilgimize neden olur, onların değil.
Kaynak: Gazete Karınca
Çeviri: Tolga Er